Ankara Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Seyit Ardıç, basın mensuplarıyla bir araya geldiği toplantıda sanayi sektörünün ve sektör temsilcilerinin sorunlarına değindi.
Ardıç, vize sorunun bu sorunların başında geldiğini dile getirerek, yurt dışına ihracat yapmak isteyen sanayicilerin Avrupa’da vize engeline takıldığını dile getirdi. Ardıç, ürettikleri malları fuarlara gönderdiklerini fakat ürünlerle birlikte kendilerinin gitmek isteyince vize alamadıklarını söyleyerek, “2019 yılında çıkarılan yasa ile avukatlara yeşil pasaport verilmesinin önü açılmıştı. Gazetecilere yeşil pasaport verilmesi için yasa teklifi verildi. Eczacılara da verilmesi için Meclis’te çağrı yapıldı. Ama üreten, katma değer oluşturan, ülke ekonomisini ayakta tutan biz sanayiciler için, defaatle dile getirdiğimiz halde herhangi bir girişimde bulunulmamasını şaşkınla takip ediyoruz. Anlıyorum ki hiçbir siyasi partinin, ekonomi ile ihracat ile ilgili bir kaygısı yok. Bu sorun artık nihayete erdirilip bir çözüme kavuşturulmalı” ifadelerini kullandı.
“Konut alana değil, gerçek anlamda yatırım yapana vatandaşlık verilmeli”
Çok sayıda yabancının Türk vatandaşlığı almak için başvuru yaptığını dile getiren Ardıç, 400 bin dolar değerinde konut alan yabancıların Türk vatandaşlığı almaya hak kazandığını ve bu konutların 3 yılın ardından belirli bir kar oranıyla satılabildiğine işaret etti. TÜİK’in verilerine göre son 11 yılda yabancıların Türkiye’de aldığı konut sayısının yaklaşık 385 bin olduğu bilgisini de aktaran Ardıç, “Türkiye’den evi al, 3 yılın sonunda Türk vatandaşlığını cebine koy, sonra aldığın konutu birkaç misli fiyata sat. Hem ülkemize yaptığın yatırımı al götür, hem de aldığın Türk pasaportu ile Avrupa ülkelerine gidebilmek için vize başvurusunda bulun. Bizler de; üretim, ihracat için çabalayan ülkemizin sanayicileri de, “Avrupa neden bize vize vermiyor?” sorusuna cevap arayalım. Yabancıların ülkemize yatırım yoluyla vatandaşlık almalarına karşı değilim. Dünyanın pek çok ülkesinde, Amerika’da da bu yolla vatandaşlık veriliyor. Ama o ülkeye yapılan yatırım kalıcı olmalı; üretime, istihdama katkı sağlamalı. Yani konut alana değil, gerçek anlamda yatırım yapana, o yatırımı belirli bir süre koruyana, ülkenin ekonomisine katkı sağlayana vatandaşlık verilmeli” değerlendirmesinde bulundu.
“İhracatı kısıtlayarak tavuk eti fiyatların düşmesini beklemenin doğru olmadığını düşünüyorum”
Ticaret Bakanlığı’nın kanatlı et ihracatına yılsonuna kadar sınırlama getirdiğini de hatırlatan Ardıç, kanatlı et ihracatının aylık 10 bin tonu, yılsonuna kadar ise 80 bin tonu aşamayacağını belirtti. Bakanlığın tavuk eti fiyatlarındaki artışın, genel enflasyonun üzerinde olmasını sınırlamaya gerekçe olarak gösterdiğini ifade eden Ardıç, “Ülkemiz entegre tavuk üretim tesisleriyle önemli bir potansiyele sahip. Sektör son yıllarda ciddi anlamla gelişti ve Türkiye, dünyada en çok kanatlı eti ihraç eden 10 ülke arasında. Tavuk eti fiyatlarındaki artış, ne yazık ki üretim maliyetlerinden kaynaklanıyor. İhracatı kısıtlayarak fiyatların düşmesini beklemenin doğru olmadığını düşünüyorum. Üstelik ihracat kısıtlaması, sektörün uzun yıllar sonucu oluşturduğu yurt dışı pazarı kaybetmesine de neden olacaktır. Kanatlı eti ve ürünleri ihracatımızın yüzde 57’sini Irak’a, yüzde 10’a yakınını Çin’e yapıyoruz. İhracatçımızın kaybedeceği bu pazarlara, kısıtlama kalktığında yeniden girmesi hiç de kolay olmayacaktır. Çünkü o pazarlar başka ülkeler tarafından hemen doldurulacaktır. İhracat gelirimiz azalacaktır. Yurt dışı pazarı kaybedince doğal olarak üretim de düşecektir” açıklamasında bulundu.
“İsrail’le ihracat ve ithalat işlemlerini durdurulmasını doğru buluyorum fakat 1 aylık bir süre verilmeliydi”
İsrail’le ihracatın kısıtlanmasıyla ilgili açıklamalarda da bulunan Ardıç, Ticaret Bakanlığı tarafından önce 54 ürün grubunun İsrail’e ihracatını kısıtladığını ardından 2 Mayıs’ta da İsrail ile ihracat ve ithalat işlemleri tüm ürünlerini kapsayacak şekilde durdurulduğunu hatırlattı. Ardıç, acımasız bir sivil katliama neden olan İsrail’e ihracatın durdurulmasını doğru bulduğunu söyleyerek, “Ticaret Bakanlığımızın aldığı bu kararın son derece yerinde olduğunu belirtmek istiyorum. Ancak bu doğru karar iyi bir planlama ile alınmalıydı. İhracatçımızın, sanayicimizin en az zarar göreceği şekilde bir planlamaya gidilebilirdi. Karar bir gecede alındı. Siparişini almış, ürünü üretmiş, TIR’a, gemiye yükleme aşamasına gelmiş olan ihracatçımız sabah uyandığında ihracatın durdurulduğunu öğrendi. Sipariş üzerine hazırladığı o malı ne yapacağını şaşırdı. Çok da yüklü bir zarara uğradı. İsrail’in sivil katliamı 8 aydır devam ediyor. Keşke İsrail’e ihracat yasağı çok daha önce getirilseydi ama en azından açıklandığı tarihten itibaren 15 gün, 20 gün, bir ay bir süre verilseydi” şeklinde konuştu.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 10 yıllık bir çalışma sonucu hazırlandığını yeni müfredatı görüş ve önerilere açtığını dile getiren Ardıç, “Yeni müfredat toplamda 3 bin sayfayı aşıyor. Yapılan hesaplamaya göre ara vermeden metnin tamamını okursanız tam 75 saat sürüyor. Yani aralıksız okursanız 3 günden fazla. Her gün sabahtan akşama okusanız bile bir haftada bitirmez zor. Ama yeni müfredata ilişkin görüş ve öneri bildirmek için bir hafta süre tanındı. Müfredatın farklı bölümlerini yazanların bile tamamını okuduğunu düşünmüyorum. 10 yılda hazırlandığı söylenen, 3 bin sayfayı aşan bu yeni müfredat için en az bir yıl bir değerlendirme süresi verilmeliydi diye düşünüyorum. 10 yıl beklemişiz, bir yıl daha bekleyebilirdik” diye konuştu.
Ardıç son 20 yılda müfredatın birçok kez değiştiğini ve çözümün müfredat değişikliği olmadığını sözlerine ekleyerek, “Biz bu çocuklarımıza daha ortaokuldan, hatta ilkokuldan itibaren yeteneklerine, potansiyellerine göre eğitim vermeliyiz. Akademik bir başarı vaat etmeyen öğrenciyi, mesleki eğitime yönlendirmeliyiz. Onları kabiliyetine göre mesleki eğitime tabi tutarsak, gelecekte çok başarılı bir usta olabilir. Ama mevcut sistemde bizler sanayide nitelikli kalifiye eleman açığı yaşarken, usta olma potansiyeli olan çocuklarımızı 25 yaşına kadar eğitim sisteminde tutuyoruz, sonuçta da iyi bir usta yetiştirme şansını kaybederken, o gencimizi de diplomalı işsizler ordusuna katıyoruz. Yani her şeyden önce, öğrencilerimizin ilgi, yetenek ve potansiyellerine uygun okullarda eğitim görmesini sağlamalıyız. İlkokuldan itibaren çocuklarımızın kabiliyetinin hangi yönde olduğunu belirleyecek sistemi oluşturmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“Gündemde yeni Anayasa tartışmaları var ama bu ekonomi sorununun önüne geçmemeli”
Ekonomideki sorunların sanayi sektörünü olumsuz etkilediğini de belirten Ardıç şu ifadeleri kullandı: “İlk çeyrekte kapanan şirket sayısı yüzde 27 artarken, tasfiye kararı alan şirket sayısı 7 bin 500’ü geçti. Mali yapısı bozulan 214 şirket de konkordato için mahkeme yolunu tuttu. TOBB’un yayınladığı Kurulan ve Kapanan Şirket İstatistikleri’ne göre, yılın ilk 3 ayında kurulan şirket sayısı, 2023’ün aynı dönemine göre yüzde 15,5 azalarak 29 bin 593 oldu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) EVDS sisteminde yayımlanan Takasbank verilerine göre, bir önceki ay karşılıksız çek adedi 8 bin 270 adet seviyesinde bulunurken, nisan ayında bu rakam yüzde 143 artarak 20 bin 98 adede yükseldi. Karşılıksız çek tutarı bir önceki aydaki 5,13 milyar TL’den 11,26 milyar TL’ye çıktı. Toplam ibraz edilen çek adedi bir önceki aydaki 654 bin 631 adetten 1 milyon 429 bin 514 adede, tutarı ise 284,5 milyar TL’den 506,6 milyar TL’ye yükseldi. Gündemde yeni Anayasa tartışmaları var ama bu tartışmaların ekonomi sorununun önüne geçmemesi gerekiyor. Önemli olan ekonomideki sorunların tartışılması.”